- in Turkey
- within Law Department Performance, Media, Telecoms, IT, Entertainment and Tax topic(s)
Finansal hizmetlerin sunulduğu pazarların dijitalleşmesiyle birlikte, geleneksel aktörler ve geleneksel rekabet dinamikleri tamamen değişmektedir. Geleneksel aktörler olarak bilinen bankalar ve sigorta kuruluşları, yalnızca birbirleriyle değil, dijitalleşmenin meydana getirdiği pek çok farklı sektörde pek çok farklı aktörle rekabet etmektedirler. Dolayısıyla, dijitalleşmenin meydana getirdiği olguların rekabet hukuku anlamında analiz edilmesi ve uygulamadaki problemlerin tespit edilmesi gerekmektedir.
Anahtar kelimeler: Dijitalleşme, Finansal Hizmetler, FinTech, BigTech, Hâkim Durumun Kötüye Kullanılması, Açık Bankacılık
FinTech Hizmetlerinde Rekabetçi Endişeler
FinTech ekosistemi incelendiğinde, ilk olarak iki başlık ortaya çıkmaktadır. Bunlardan ilki, farklı kullanıcı gruplarının çeşitli çevrimiçi platformlar vasıtasıyla bir araya getirilmesidir. İkinci yapısal nitelik ise kullanıcı verilerinin FinTech ekosisteminin sunduğu hizmetlerin verimli ve etkin bir şekilde sağlanması için kilit bir rol oynamasıdır (Carmona vd., 2018). Hem platform yapısının hem de kullanıcı verilerine olan ihtiyacın FinTech ekosisteminin kilit taşlarını oluşturması sebebiyle rekabet hukuku anlamında ortaya çıkan rekabetçi endişeler bu iki yapısal nitelik çerçevesinde oluşmaktadır.
1. Platform yapısından kaynaklı rekabetçi endişeler
Platform yapısından kaynaklı rekabetçi endişeler, genellikle bir platformun hizmet sunduğu kullanıcı gruplarından birinde yer alan kişi sayısındaki artış sebebiyle, diğer kullanıcı gruplarının kişi sayısında artış meydana gelen platformun daha cazip hâle gelmesi sonucu platforma olan talebin artması neticesinde "pozitif dolaylı ağ etkisi" (positive indirect network effect) ile mümkün olmaktadır (Yüksel, 2022). Bir ürün ve/veya hizmetin değeri, o ürün ve/veya hizmeti kullanan kullanıcı gruplarının sayısı artığı zaman ortaya çıktığında buna "pozitif doğrudan ağ etkisi" (positive direct network effect) denilmektedir. Çevrimiçi platformlar her ne kadar "pozitif doğrudan ağ etkisi" sunsalar da dolaylı ağ etkileri, özellikle çok taraflı pazarlar/platformlar açısından geçerli olup rekabet hukuku anlamında sonuç doğurmaktadır (Carmona vd., 2018). Burada bahsedilen platformlardaki ağ etkileri, geleneksel finansal piyasalar açısından da önemlidir. Örneğin, borsa işlemlerinde ortaya çıkan dolaylı ağ etkileri, piyasadaki alım-satım hizmeti veren finansal kuruluşların sayısına bağlı olarak "likidite" üzerinde önemli bir etken sayılmaktadır. Finansal istikrarın kritik bir bileşeni olarak ortaya çıkan likidite ile piyasa istikrarı arasındaki ilişki ve finansal hizmetler alanındaki hizmet sağlayıcı platformlar arasındaki rekabet, Carmona ve diğerlerine göre (2018) bir rekabet hukuku meselesi olarak değil, finansal regülasyon meselesi olarak düşünülmektedir. Nitekim finansal hizmetlerin verildiği platformlar (bankalar, sigorta şirketleri vb.) FinTech ekosistemi kadar sıkı bir şekilde düzenlenmemiştir. Bu sebeple FinTech ekosistemindeki ağ etkilerinin neden olduğu durumlar (dolaylı şebeke etkileri, ölçek ekonomisi vb.) rekabet hukuku anlamında kayda değer bir endişe oluşturmaktadır. Bu endişeler; geniş ağ etkileri sebebiyle ortaya çıkan daha büyük platformların, daha küçük ve yeni gelişen platformlara kıyasla rekabetçi avantajının endişe yaratacak kadar fazla olması ve bu büyük platformların yerleştikleri pazarlarda sonradan pazara girmeye çalışan aktörler için pazara giriş engelleri (entry barriers) oluşturması örnek olarak gösterilebilir. Pazara yeni adım atan FinTech girişimleri; nispeten az kâr marjinleri, dar ürün ve hizmet yelpazesi, tüketici kaydırmada yüksek maliyetler (switching cost) ile karakterize edilmiş küresel finansal piyasalarda yeterli bir şekilde rekabet etmek adına yüksek sermaye talepleri (mâli sermaye, insan sermayesi ve repütasyonel sermaye) ile karşı karşıya bulunmaktadır (Clements, 2022). Dolayısıyla FinTech girişimlerinin stratejik sermayeye olan erişimleri ciddi bir endişe kaynağıdır. Clements'e göre (2022) girişimi ölçeklendirmek için yeterli seviyede sermaye toplayamayan FinTech girişimleri, pazarda yerleşik oyuncu olarak faaliyet gösteren yeterli sermaye ve yeterli insan kaynağına sahip teknoloji devlerine karşı rekabet etmekte zorlanacaktır. Ancak salt ağ etkilerinin varlığı, rekabet otoritelerinin müdahalesi için yeterli olmamaktadır. Ağ etkilerinin yoğunluğunu ve rekabetçi endişeye sebebiyet vermesini engelleyen bazı parametreler bulunmaktadır. Bu parametrelere örnek vermek gerekirse, kullanıcıların (tüketicilerin) yalnızca bir hizmet sağlayıcıyı tercih etme eğilimleri (single homing) ya da birden fazla hizmet sağlayıcıyı tercih etme eğilimleri (multi homing) rekabetçi endişeler üzerine etkili olmaktadır. Nitekim kullanıcı gruplarının birden fazla hizmet sağlayıcıyı tercih etme eğiliminde oldukları durum özelinde (multi homing) ağ etkilerinin neden olduğu rekabetçi endişelerin oldukça düşük olduğu ifade edilebilir (Carmona vd., 2018). Çoklu kullanıma dayanan platformlar, pazara giriş engellerini azaltmakta ve pazarda baskın bir oyuncu bulunsa dahi bu oyuncunun pazar gücünü sınırlamaktadır. Nitekim hâkim durumun belirlenmesi süreci kapsamında ilgili pazardaki teşebbüslerin sayısı ve pazarın çoklu kullanıma dayanan platformlardan oluşması, hâkim durum incelemesindeki teşebbüsün pazar gücünü önemli ölçüde sınırlayacaktır.
FinTech ekosistemindeki yapısal nitelikler incelendiğinde, FinTech ekosisteminin sağladığı avantajlardan biri geleneksel finansal hizmetlerle kıyaslandığında, finansal hizmetler arasındaki geçişlerin (the ease of switching between services) epey kolay olmasıdır. Bu durum, FinTech ekosisteminden hizmet alan kullanıcı gruplarının belirli bir platformu sürekli kullanmalarını ve böylece platformun yoğunlaşmasını engellemektedir (Carmona vd., 2018). Finansal hizmetlerde fon arayanlar ile fon sağlayan kullanıcı gruplarının temkinli yaklaşımları sebebiyle çoklu kullanım, yani birden fazla hizmet sağlayıcıyı tercih etme eğilimi daha yüksek olmaktadır. Bu durum, finansal hizmetlerde özellikle bankacılık alanında kitle fonlaması (crowdfunding) ve borçlanma platformları (crowdlending) gibi hizmetlerde daha çok öne çıkmaktadır. Bu gibi platformların işletmecileri, bir kullanıcı grubuna sunulacak finansal hizmetin şartlarını belirlerken aynı zamanda diğer kullanıcı grubunun talebi üzerindeki etkilerini de dikkate almak durumundadır (Yüksel, 2022). Nitekim FinTech hizmetlerinde; çevrimiçi ödeme hizmeti sağlayıcıları, ödeme kabul etmek isteyen kullanıcı grupları ile ödeme yapmak isteyen kullanıcı gruplarını bir araya getiren platformlar işletmektedir. Dolayısıyla bir kullanıcı grubunun platforma yüklediği değer, diğer grupta yer alan kullanıcı sayılarıyla doğrudan ilişkili olmaktadır (Yüksel, 2022).
FinTech hizmet sağlayıcı teşebbüslerinin varlığı, geleneksel finansal hizmetlerdeki oyuncuların pazar gücü üzerinde rekabetçi bir baskı oluşturmak suretiyle geleneksel aktörlerin pazar gücü üzerinde sınırlayıcı bir etki doğurmaktadır. Geleneksel aktörler, vermiş oldukları finansal hizmetleri FinTech modeliyle sunmamayı tercih ettikleri durumlarda, piyasadaki mevcut konumlarından kaynaklı avantajları kullanmamış sayılmaktadırlar. Dolayısıyla ağ veya şebeke etkileri yoluyla elde edilmiş bir hâkim durumun gözlemlenmesi mümkün olmamaktadır (Carmona vd., 2018). FinTech ekosistemi bakımından rekabetçi endişelerin ne derece geçerli olup olmadığı tartışmalı olmakla birlikte, kullanıcı gruplarının FinTech hizmetlerini tek bir hizmet sağlayıcıdan temin etmemeleri, kullanıcı gruplarının farklı hizmet sağlayıcılar arasında kolaylıkla geçiş yapabilmesi ve FinTech ekosistemi özelinde (çevrimiçi arama ve sosyal medya pazarları hariç) henüz bir "market tipping" şeklinde tekelci bir aktör ortaya çıkmaması, FinTech ekosistemi özelinde pek çok aktörün rekabet etmesi ve pazardaki yoğunlaşma seviyesinin henüz rekabetçi endişe oluşturacak kadar yüksek olmaması gibi nedenlerden dolayı platform yapısından kaynaklı rekabetçi endişelerin az olduğu söylenebilir (Yüksel, 2022).
FinTech ekosisteminde, her ne kadar platform yapısından kaynaklı rekabetçi endişelerin oldukça az olduğu belirtilse de özellikle yoğunlaşmanın ve pozitif dolaylı ağ etkilerinin yüksek olduğu ödeme hizmetleri alanında, önemli pazar gücüne sahip teşebbüslerin, hâlihazırda hâkim durumda oldukları pazardaki mevcut pazar güçlerini self-preferencing, kendi sunmuş olduğu hizmetlerine rakip teşebbüslere kıyasla daha avantajlı koşullar sağlaması, yoluyla ödeme hizmetleri pazarına taşıması rekabetçi endişelere neden olabilir. Bu durumda yeni oyuncuların pazara girişlerinin engellenmesi yönünde mevcut büyük teknoloji teşebbüslerinin hâkim durumlarını kötüye kullandıkları tek taraflı davranışlar söz konusu olacaktır (Carmona vd., 2018). Fakat burada bahsedilen rekabetçi endişe, platform yapısından kaynaklanmakta, veriye erişimden kaynaklanmaktadır. Avrupa Birliği Komisyonu'nun (Komisyon) Apple Pay ödeme hizmetine yönelik soruşturması bu konunun en güncel örneği olarak gösterilebilir (Yüksel, 2022).
2. Veri kullanımı nedeniyle ortaya çıkan rekabetçi endişeler
Genel anlamda, FinTech ekosistemine ilişkin pazarların özellikle ödeme hizmetleri ve kişisel finans yönetimi gibi alanlara konu olması sebebiyle yapısal olarak rekabetçi endişeler barındırmaktadır. Ancak buradaki endişeler, bu pazarlar özelindeki sunulan hizmetlerin platformlar aracılığıyla sunulmasından ve verilerin bu platformlar için son derece kritik bir girdi oluşturmasından kaynaklanmaktadır. Nitekim yukarıda bahsedilen Apple Pay soruşturması çerçevesinde veri setleri ve altyapı sistemleri gibi kritik girdilere erişimin bu kritik girdiler üzerinde kontrol sahibi olan teşebbüsler tarafından engellenerek self-preferencing uygulamaları pazar gücünü taşıması asıl rekabetçi endişelere neden olmaktadır.
FinTech ekosistemi özelinde rekabetçi endişe doğuran en önemli sorun, verinin bir pazar gücü hâline gelmiş olmasıdır (Carmona vd., 2018). Dolayısıyla, verinin pek çok rekabetçi endişenin temelini oluşturması sebebiyle, FinTech ekosistemindeki yeri oldukça sorunludur. Birleşme ve devralmalar açısından bakıldığında, verilerin yerleşik teşebbüsler tarafından aşılması zor bir rekabetçi avantaj elde edilmek suretiyle kullanılması sonucunda benzersiz bir veri havuzuna erişim sağlanması, ciddi bir rekabet hukuku problemi olarak ortaya çıkmaktadır. Veri havuzuna erişim yoluyla verinin rekabetçi bir endişe hâline gelmesi Alman ve Fransız rekabet otoritelerinin de dikkatini çekmiştir (Carmona vd., 2018). Veri setlerinin çapraz kullanımı yoluyla; belirli bir hizmetin temin edilmesinden elde edilen veri, farklı nitelikteki hizmetler için de girdi teşkil edebilmektedir. (Yüksel, 2022). Nitekim, çevrimiçi arama veya çevrimiçi reklamcılık hizmetleri sunan teşebbüslerin sahip oldukları veri setleri, bu hizmetler için doğrudan bir rekabet parametresi olmakla birlikte; bu pazarlarda faaliyette bulunan teşebbüslerin FinTech ekosistemine adım atıp aynı zamanda ödeme hizmeti sunmak üzere bir birleşme veya devralma gerçekleştirmesi rekabet otoritelerinin dikkatini çekecek ve belki de çevrimiçi arama veya çevrimiçi reklamcılık hizmetleri sunan teşebbüs rekabetçi endişelerin giderilmesi adına taahhüt mekanizmasına başvurmak durumunda kalacaktır. Bir diğer örnekte; Amazon, Meta ve Google gibi teknoloji devlerinin düşünüldüğü senaryo kapsamında, hâlihazırda geniş kullanıcı portföyüne ait kullanıcı verilerine (arama geçmiş, sosyal medya alışkanlıkları, tüketim tercihleri, satın alma alışkanlıkları vb.) sahip olarak FinTech dünyasına adım atıp bir FinTech tabanlı kredi değerlendirme hizmeti sunmak istediğinde rekabetçi endişeler oluşabilmektedir. Örnek olarak, Amazon; alışveriş geçmişi, arama tercihleri, abonelik bilgileri, teslimat sıklığı ve adres geçmişi kullanıcı verilerini kullanarak tüketiciye kredi değerlendirme hizmeti sunma konusunda benzersiz algoritmalar oluşturma becerisine sahip olmaktadır. Burada ortaya çıkan veri setlerinin çapraz kullanımı, FinTech teşebbüslerinin asla erişemeyeceği nitelikte kritik girdilerden olduğu için çok ciddi bir rekabetçi endişe doğurmaktadır.
Carmona ve diğerlerine göre (2018) FinTech hizmetleri bakımından çapraz veri setlerinin kullanılması iki şekilde ortaya çıkabilir:
- Diğer hizmetlerin sunulmasından temin edilen verilerin FinTech hizmetlerinin sunulmasında bir avantaj sağlamak adına kullanılması.
- FinTech hizmetlerinden elde edilen verilerin farklı pazarlarda kullanılacak veri setleri oluşturulması için kullanılması.
Yüksel'e göre (2022) ilk durum gerçekleştiğinde, kapsamlı kullanıcı verilerine sahip olan BigTech platformlarının, hâkim durumda oldukları pazarlardaki pazar güçlerini FinTech ekosistemine aktarması sonucunda pazara giriş yönünde engeller oluşması riskiyle karşılaşılabilecektir. İkinci durumda ise FinTech hizmetlerinin sunulmasını yalnızca veri kaynağı temin etmek amacıyla sunmakta olan teşebbüsler, FinTech ekosisteminde tek başına rekabet eden aktörleri pazardan dışlama yoluyla rekabetçi endişe oluşabilecektir. Bu gibi durumların olduğu yerlerde FinTech hizmetlerinin tek başına sunulması makul olmayacak ve aynı anda birden çok pazara girilmesi zorunlu kılınacaktır (Yüksel, 2022). Burada dikkat çekilmesi gereken husus, Rekabet Kurumu'nun veya diğer rekabet otoritelerinin, burada bahsi geçen davranışları veya ihtimâlleri meydana geldiği anda cezalandırmadığıdır. Teorik olarak, Rekabet Kurumu tüketici refahını ve toplumsal refahı öncelik taşıyarak piyasaların adil ve etkin bir şekilde işlemesini sağlamakla yetkilendirilmiştir. Dolayısıyla ister platform yapısından kaynaklansın ister de kullanıcı verilerinin çapraz veri setleri oluşturulması yoluyla olsun herhangi bir teşebbüs davranışının 4054 sayılı Kanun'un 4. veya 6. maddesi kapsamında cezalandırılabilmesi için rekabete aykırı bir etki ortaya koyulmak suretiyle bir tüketici zararına yol açması beklenmektedir. Türk rekabet hukukunda (kartel anlaşmalar haricinde) etki teorisi belirlenmiş olup fiili ya da potansiyel rekabete akırı anlaşma, uyumlu eylem veya davranış hakkında etki temelli bir analiz gerçekleştirilmek zorundadır. Nitekim modern rekabet hukuku etki temelli analiz görüşünü benimsemiş olup herhangi bir teşebbüs davranışının idari yaptırıma tâbi tutulması için aynı zamanda rekabete aykırı bir etkinin ortaya çıkması gerekmektedir. Bu durum FinTech ekosisteminde ve finansal hizmetlerin dijitalleşmesi sürecinde ortaya çıkan rekabet hukuku sorunları için de geçerli olup rekabetçi bir etki tespit edilmediği sürece herhangi bir rekabete aykırılığın oluşmadığı yönünde bir karine benimsenmesi yoluna gidilmektedir.
Herhangi bir rekabete aykırı etkinin oluşmaması durumunda, FinTech ekosistemi özelinde ortaya çıkan birtakım rekabetçi endişelerin giderilmesi rekabet otoritelerinin soruşturma başlatmaları yoluyla mümkün olmamaktadır. Bu gibi durumlarda rekabet hukuku kurallarıyla ilerlemek mümkün olmamakla birlikte sektörel regülasyon tercih edilmektedir.
Carmona ve diğerlerine göre (2018), farklı hizmetlerden kullanılan verilerin toplanması yoluyla benzersiz veri havuzları üzerindeki hâkimiyet, aşağıdaki rekabetçi endişeleri meydana getirmektedir:
- Rakip teşebbüslerin veriye erişiminin engellenmesi yoluyla tek taraflı dışlayıcı davranışların sergilenmesi.
- Teşebbüsün elindeki kıymetli veri setlerini kullanmak suretiyle münhasırlık sözleşmelerinin imzalanması gibi rekabete aykırı bir sözleşme ağı oluşturulması.
- Bağlama (tying) ya da paket hizmetleri (bundling) sunulması gibi yollar vasıtasıyla mevcut pazar gücünün kullanılması neticesinde diğer hizmetlerin kullanımının zorunlu kılınması.
Yukarıda açıklanan hususlar ışığında veri temelli FinTech ekosistemlerinde rakip teşebbüslerin pazara girişinin zorlaşması, tüketici tercihlerinin sınırlanması ve hâkim durumdaki teşebbüslerin hâkim durumda oldukları pazarlardaki pazar güçlerini FinTech ekosistemine taşıması gibi çeşitli riskler ile birlikte FinTech ekosisteminde verinin kullanımından kaynaklı çeşitli rekabetçi endişelerin, gelecekte rekabet otoritelerinin sıklıkla inceleyeceği konulardan biri olacaktır.
Sonuç
FinTech pazarı özelindeki rekabetçi endişelere karşı geliştirilecek politikalar kapsamında, yalnızca rekabet hukuku araçları yeterli olmayıp teşebbüslerin kendi iç sistemleri aracılığıyla rekabet hukuku temelli risklerle başa çıkmaları açısından iç kontrol sistemlerinin geliştiirlmesi ve periyodik iç denetimlerin yapılması da epey önemlidir. Nitekim, teşebbüslerin kurumsal olgunluğunun ve kurumsal risk yönetimi yapılarının geliştirilmesi rekabet hukuku risklerinin yönetilmesinde son derece kıymetlidir.
FinTech ekosistemindeki yapısal ve davranışsal rekabetçi endişeler, henüz açık ve kesin bir şekilde tanımlanacak kadar olgunlaşmamış olsa da gelecekteki muhtemel rekabete aykırı etkilere karşı şimdiden önlemler alınmasında fayda görülmektedir. Nitekim pazarın dinamik, değişken yapısı ve serbest piyasanın kurallarına bırakılamayacak kadar hassas olması gibi durumlar, rekabet ortamının tesis edilmesinde devlet müdahalesinin vazgeçilmez olduğunu göstermektedir. Aksi halde tekelci yapıların FinTech ekosisteminde telafi edilemeyecek nitelikte zararlar doğuracak uygulamalar ile tüketici refahını ve toplumsal refahı zedelemesi kaçınılmazdır.
Kaynakça:
Cankılıç, K. (2025). Finansal Hizmetlerin Dijitalleşmesi Sürecinde Rekabet Hukuku Sorunları. [Yayımlanmamış yüksek lisans tezi]. Başkent Üniversitesi.
The content of this article is intended to provide a general guide to the subject matter. Specialist advice should be sought about your specific circumstances.